18.04.2025
“AYM KARARINI TANIMAZSAN BİR GÜN SENİN İKTİDARINI DA TANIMAZLAR”
“TEK TALEBİMİZ EŞİTLİK”
“ERDOĞAN’IN KOLTUĞU İÇİN GENÇLERİN GELECEĞİ FEDA EDİLİYOR”
“ATATÜRK’TEN RAHATSIZ OLMAK CUMHURİYET DÜŞMANI OLMAK DEMEKTİR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit’i ziyaret etti. Görüşmenin ardından açıklamalarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Gül Çiftci, Grup Başkanvekilimiz Murat Emir ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mansur Yavaş ile birlikte Sayın Danıştay Başkanımız Zeki Yiğit’e gecikmiş bir nezaket ziyaretinde bulunduk” dedi. Özel, şunları söyledi:
“YARGI GÜVENLİĞİ KONUSUNUN MERKEZDE OLDUĞU BİR ZİYARETTİ”
“Malum Anayasa Mahkemesi Başkanımızı, Yargıtay Başkanımızı ziyaret etmiştik. Ancak Türkiye’nin olağanüstü gündemi ve hep birlikte yakından takip ettiğiniz olağandışı yoğunluktan dolayı bu ziyaretimiz gecikmişti. Sayın Başkanı ziyaret ettik. Heyetimizdeki her üç kişi de hukuk fakültesi mezunu, Sayın Başkan’ın meslektaşları. Yüksek yargıya, Türkiye’de yargı güvenliğine, hukuki öngörülebilirliğe duyulan yüksek ihtiyaç ve kişilerin değil kurumların öneminin merkezde olduğu, bu duygularla yapılmış bir ziyarettir. Danıştay, dünyada yüksek idari yargı kurumları açısından Fransa’daki eş değeriyle birlikte en eski, en köklü, geleneği en kuvvetli olan yüksek yargı kurumlarından biridir. O anlamda kurumun tarihine, kültürüne, varlığına, önemine işaret eden bir ziyarette bulunduk. Sayın Başkana göstermiş olduğu ev sahipliğinden dolayı yürekten teşekkür ediyorum.”
“DİPLOMANIN İPTALİ TEBLİĞ EDİLMEDİ”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, basın mensuplarınca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptali konusunun görüşmede gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine şunları söyledi:
“Biz bu görüşmeyi, Sayın Danıştay Başkanımızla sıcak tartışmaların ya da yargı konularının değerlendirileceği bir görüşme olarak ele almadık. Bu doğru da olmaz. Ancak tabii bugün diplomanın iptalinin birinci ayı dolmuştur. Bu konuda biz halen daha bekliyoruz. Çünkü şu anda diploma iptal edilmedi. Diplomayı iptal ettiklerini söylediler. Ancak bunu tebliğ etmediler. Tebliğ ettiklerinde, saatler, günler içinde bu hukuksuz işlemin iptali için idari yargı mercilerine başvuruda bulunacağız. Ancak bu diploma, verilen kurum tarafından iptal edilebilecekken işin özüne girip de 35 yıl önce verilmiş bir gazete ilanına uygun yapılan başvuruyu, 31 yıl önce verilen diplomayı, o diplomanın sahibi kişilerin o diplomalarıyla 31 yıldır mesleklerini, görevlerini icra ettiklerini ve bunların ikincil, üçüncül sonuçlar doğurabileceği kısmına hiç girmiyorum. Örneğin aynı anda diploma alan bir kişi, bir değerli hocamız Galatasaray Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde ve Sorbonne Üniversitesi’nden doktoralı olarak öğrenci mezun ediyor. Bu sefer onun mezun ettiği öğrencilerin diplomaları sorgulanmaya başlanır. Bu içeriğe hiç girmeden sadece şekil yönünden baktığınızda veren kurum iptal edebilecekken, o kurumun iptal etmeyeceğini anlayıp, Çarşamba günü öğlen ele alınacakken bu görüşme, Salı günü akşam iftar vaktinde İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, o diplomayı veren kurumdan bambaşka bir kurum ve senato da değil bir yönetim kurulu, gayet de siyasi şekilde şekillendirilmiş bir kurumun yaptığı iptalden bahsediyoruz. Yaptıkları iş o kadar özürlü, o kadar sorunlu ki bunu yazıp da tebliğ edemiyorlar. Öyle bir noktadayız ki tebliğ edeceksin ki ben buna karşı hukuk devletinde hakkımı arayacağım. Bunu yapamıyorlar. Tabii bunun tam birinci ayındayız. Bugün burada ve Danıştay Türkiye’de idari yargının tepesi. Ancak Sayın Başkan ile bu konu özelinde, bu konuya özel bir şey konuştuğumuzu söyleyemem. Böyle bir durum yok. Ama meselenin, sorunuzun benim tarafımdan verilen cevabı budur.”
“BUNLAR GERÇEKTEN VİCDANSIZ”
Özel, “ÇHD Onursal Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın yedi yıl sonra tahliye edilmesi ve 24 saat geçmeden yeniden tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Ben Selçuk Kozağaçlı’yı Manisa Soma davasında 301 evladımız hayatını kaybetmişken, beş parası olmayan ailelere, beş kuruş talep etmeden, bakın Türkiye’nin en iyi ceza avukatları en pahalı jiplerine bindiler, geldiler. Oralarda çeşitli şeyler konuştular. Bir kuruş talep etmeden, o davayı Can Atalay’la birlikte götüren kişidir. O yüzden biz kendisinden Soma’daki mağdurlar olarak ve bu meseleye inananlar olarak razıyız. Soma davasında önce çok doğru bir karar verilmişti, sonra Yargıtay bu kararı beş sıfırla onamıştı. Birileri Yargıtay’daki o daireye müdahale edip, üç üyesini değiştirip, yeniden itiraz edip bu sefer üçe iki Soma davasını bozdular ve hepimizin yüreğini sızlatan o karar çıktı. Öldürdükleri kişi başına beş gün yattılar, çıktılar ve kurtuldular. Soma davasından şu anda içeride olan kimse yok. O geceyi hatırlayın. ‘Unutursak yüreğimiz kurusun’ deyip bir ay ağladı herkes televizyonları başında. Ama iki kişi yatıyor Soma davasında. İki tane cabbar, cevval avukat. Selçuk Kozağaçlı ile Can Atalay. Selçuk Bey sekiz yıl tutukluluğun üstüne serbest kaldı. Çünkü artık İnfaz Kanunu’na göre zaten beş ay da fazla yatırmışlardı. Ancak buna dahi itiraz ettiler. Şimdi o kalan süreyi yatırmaya çalışıyor birileri. Yani bu ülkeyi yöneten akıl, sürekli yargı üzerine baskı yaparak ve milletin adalet duygusunu hiçe sayıp, vicdanları karşısına alıp haksız hukuksuz kararlar veriyor. Sadece şunu söyleyebilirim. Selçuk Kozağaçlı bunu hak edecek hiçbir şey yapmadı. Gerçek hak edenler, gerçekten suçlular, uyuşturucu baronları, tetikçiler, Ankara’da cuma namazı çıkışında gencecik siyasetçileri kurşunlatanlar elini kolunu sallayarak geziyorlar. Ama Soma davasının savunucusu, Türkiye’de nerede bir toplumsal dava varsa o davanın savunucularını inadına içeride tutuyor. Sekiz yıl yatmış, yedi ay daha yatsın diye uğraşıyor. Gerçekten vicdansız bunlar.”
“BU MECLİS EL NOTUYLA YÖNETİLMEZ”
Özel, TBMM’de Can Atalay hakkındaki yüksek yargı kararının okutulması ve sonrasında yaşananlar hakkındaki soruyu şu sözlerle yanıtladı:
“Birincisi Sayın Meclis Başkanı tecrübeli bir siyasetçi, tecrübeli bir hukukçu. Ama Sayın Meclis Başkanı şunu bilmiyor herhalde. Bu Meclis, böyle AK Parti döneminde yerleştirildiği gibi, kanunlar kararların verdiği el notuyla yönetilmez. Bu Meclis tarihin ta gerilerine gidin, AK Parti dönemine kadar gelin. Meclis Başkanvekilleri Meclis’i yönetecekleri notu kanundan, kararlardan talep edebilirler ya da kendileri hazırlayabilirler. Ve Anayasa’ya uygun yönetmek ve İç Tüzük’e uygun yönetmek, Meclis Başkanvekilinin yetkisindedir. Meclis Başkanı ‘Hayır öyle bir yetki yok. Benim dediğim gibi, benim çizdiğim sınırlarda yönetilecek’ diyorsa, gelecek her gün Meclis’i yönetecek. Her gün Meclis’in bir parti tarafından yönetilmesi mümkün değildir. Ama seçilen başkan tarafsız davranacağı düşünülerek isterse gelir her gün Meclis’i yönetir. Yönetmeyip bu yetkisini dağıtacaksa belirli bir kural dahilinde partiler tarafından önerilen, Genel Kurul tarafından seçilen Meclis Başkanvekilleri eliyle yönetecek. Meclis Başkanvekili o koltuğa oturduğunda birinci sorumluluğu Anayasa ve İç Tüzük’e karşıdır. Meclis Başkanı’nın ne idari ve ne siyasi vesayeti altında değildir. Meclis Başkanı hepiniz biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Gidin sorun. Bugünkü Yargıtay’ın yüzde 90’ı aynı düşünüyor. Anayasa Mahkemesi kararına birinci kademe mahkemesinin direnmesi mümkün değil. Direndi. Daha doğrusu uymaması mümkün değil, uymadı. Bunun üstüne yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesi, ‘Bu karara uyacaksınız, direnemezsiniz’ dedi. Anayasa’da da bu kararın hem Meclis, hem yargı, hem yürütme için bağlayıcı olduğu yazıyor. Meclis Başkanı ile şimdi ben ikili hukuk alanımızı deşifre edecek halim yok. Ama Meclis Başkanı’nın da bu konuda ne düşündüğünü kendi biliyor, vicdanı biliyor.”
“KARARI NEYE DAYANARAK OKUTMUYORSUN?”
“‘Bu işe bir çözüm üreteceğiz’ diyorlardı. Bize, Türkiye İşçi Partisi’nin Sayın Başkanı’na seçimden hemen sonra verilecek arada, yani Temmuz’da tatile girip, 1 Ekim’e gidene kadar biz buna daha Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kararı yokken isyan ediyorduk. ‘Bir çözüm üretilecek inşallah’ diyorlardı. Bu kadar zaman geçti, seçilmiş milletvekili içeride. Karar çıkmış, ‘Okutun’ diyor. Neye dayanarak okutmuyorsun, neye dayanarak? Bu kararı okutacaksın ki işleme girecek. Zorbalıkla kararı okutmayacaksın, talimatla kararı okutmayacaksın, devleti yöneten kötücül akıl Anayasa Mahkemesi’ni yok sayacak ve sen buna uymaya kalkacaksın bir hukukçu, bir Meclis Başkanı olarak, sonra da uyana ‘Sen niye uydun?’ diyeceksin. Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, bu yaptığı işle Meclis Başkanı’nı bile tarihi ve hukuki bir sorumluluktan kurtarmıştır. Bugün Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na yetki veren sayfasını yırtıp atarsan, Cumhurbaşkanı diye bir şey kalmaz ortada. Anayasa’nın her bir sayfası başka birimize yetki tanımlıyor. Ben de Anayasa’dan yetki alarak milletvekiliyim. Anayasa Mahkemesi kararı sayfasını tanımazsan, bir gün de senin iktidarını tanımazlar, senin Meclis Başkanlığını tanımazlar. O zaman Anayasal düzen ortadan kalkar. Burası kargaşanın hakim olduğu bir yere dönüşür. Biz Anayasal düzeni savunuyoruz. Bunlar bindikleri dalı kesiyorlar. O yüzden Gülizar Hanım Meclis’in de Meclis Başkanı’nın da tarihi ve hukuki sorumluluğunu yerine getirmiştir. Doğru olanı yapmıştır. Eğri olan doğruya ‘Niye doğrusun?’ diyemez, ‘Ben niye eğriyim*’ diye bakacak. Ayrıca yaptırım uygulayacakmış. Ne yaptırımı varmış bilmiyorum. Hiçbir yerde de onun bir yaptırım uygulayabileceği yazmıyor. Ayrıca yaptırım bir suça karşı, bir kusura karşı uygulanabilecek bir şey. Ortada kusur varsa bugüne kadar, kendi işlediği kusur var. Bu yaptırıma kim karar veriyor? İlkokul öğretmeni misin sen? İlkokul öğretmeni kendi öğrettiğini kendi vicdan terazisinde tartar, öğrencisini uyarır. Burası ne ilkokul ne Numan Kurtulmuş ilkokul öğretmeni, ilkokul müdürü. Öyle tek başına kimse kimseye yaptırım uygulayamaz.”
“TÜRKİYE’NİN BU TİP ÇATIŞMALARA İHTİYACI YOK”
“Onun dışında ‘Orayı yapayım burayı yapayım, çoğunluğundan yararlanayım.’ Hiç tavsiye etmem. Dün de söyledim. Numan Bey benden destek istemeye geldiğinde iki yıllığına, ‘Bu sefer aday çıkaracağız. İki yıl boyunca adil yönetin, bir dahakine sizi destekleyelim’ dedim. Tek talebimiz eşitlik. İngiltere’de görevi yapıyor meclis başkanları. Tarafsızlığına muhalefet ikna ise seçim bölgesinde, dar bölgede karşısına aday çıkarmıyorlar. Ne büyük şeref. Numan Bey’e ben dedim ki ‘İki yıl yönetin, karşınıza aday çıkarmayalım.’ Şimdi bugüne kadar yaptıkları zaten ortada. Şimdi burada bu partizan tutumu, talimatlı tutumu halen daha inat ederse, bir şekilde çözülmüş mesele, bir şekilde çözülmüş. Buna karşın pozisyon almaya kalkarsa, kusura bakmasın buradan sonra ben de ona karşı pozisyon alacağım. Karşılıklı sevgide ve saygıda hiç kusur etmedim. Kendisinin Meclis Başkanı seçilmesini de oy vermemize rağmen bir fırsat olarak gördüm. Diyaloğa açık birisi, efendim işte bambaşka bir kültürden geliyor. AK Parti’nin standart kodlarından olmayan, HAS Parti kodlarından gelen birisi. Milli Görüş’ün başka bir tarafını temsil ediyor. Ne bileyim işte geçmişte yolsuzluklar konusunda, kötü yönetim konusunda farklı ifadeleri olan birisi. Ben AK Parti’yi akla, vicdana ve namusa davet eder diye bekliyordum, AK Parti onu akılsızlığa ve vicdansızlığa doğru çekiyor. O yüzden Erdoğan savaş ilan etti, biz başlatmadık o başlattı. Mücadele sürüyor. Yürütmenin ilanını görmüşüm de yürütmenin restini görmüşüm de yasamanın başındaki Numan Kurtulmuş’unkini mi görmeyeceğim? Hepimiz aklımızı başımıza toplayacağız. Bu Türkiye’nin bu tür çatışmalara ihtiyacı yok, bu tip gerginliklere ihtiyacı yok. Hataylılar seçecek, bir zibidinin bir tanesi orada salmayacak. Anayasa Mahkemesi karar verecek, zibidi direnecek. Anayasa Mahkemesi karar verecek, talimatla bu hukuksuzluğa herkes susacak. Bu hukuksuzluğa susan dilsiz şeytandır. Bu kadar söylüyorum. Bundan sonra da herkes kendi görevini yapacak. Hiç öyle panik olmaya falan da gerek yok. Doğru, düzgün, tutarlı, hukuka uygun duran herkesin arkasında millet durur Numan Bey. Herkesin arkasında durur. Tarihin kritik bir noktasındasınız ve görevinizi hukuka göre mi yapacaksınız yoksa AK Parti’nin telkin ettiği hukuka göre mi yapacaksınız onu göreceğiz.”
“EMEKLİMİZ SÜRÜNÜYOR”
Özel, faiz artırma kararı ve hava kuvvetlerinde bazı pilotların kollarına Mustafa Kemal Atatürk imzalı bir yama takmak istedikleri ama mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle engellenmek istendiği iddiaları hakkındaki sorulara da şu yanıtı verdi:
“Şimdi bir ülkede işler iyiye gidiyorsa, ekonomi iyiye gidiyorsa o ülkede faizlerin düşüyor olması lazım. Bu ülkede faizler, pandemiden sonra bütün dünya enflasyon sorunu yaşarken ve buna karşı alınacak tedbir enflasyonun biraz üzerinde faiz vermekken ve bütün dünya bunu yaparken, Erdoğan ‘Ben bilirim, ben’ dedi. ‘Nas’ dedi, ‘Faiz haram’ dedi ve faizleri yükseltmedi. Yükselmeyen faizler bizi yüzde 100’ü geçen enflasyonla muhatap etti. TÜİK göre bile yüzde 80’in üzerinde bir enflasyon. Enflasyon hepimizi, en çok da orta direği mahvetti, hepsi yoksullaştı. Emeklimiz sürünüyor, asgari ücretlimiz açlık sınırının altında çalışıyor. Hepimiz perişanız ve bu ülke büyük zorluklar çekiyor. Sonra seçimden sonra Mehmet Şimşek’i getirip ‘Eskiden yapılanlar irrasyoneldi, yanlıştı, hatalıydı’ deyip, artık faizleri hızla belirli bir noktaya yükseltip, enflasyonu bir yerde bütün dünyanın üç yıl önce yaptığı gibi tutup kademe kademe aşağı çekmeye uğraştılar. Kademe kademe geliyordu, keşke çok hızlı düşse. Biz enflasyonun düştüğü bir ülkede yaşamak isteriz. Sıfır enflasyon isteriz. Çok başarılı değillerdi ama az da olsa faizi düşürmeye başlamışlardı, az da olsa. Bu da enflasyonun düşüşüne sebebiyet veriyordu, az da olsa. Rakamlar gerçek değildi ama TÜİK‘e göre 80’den 50’lere, 49’lara doğru gelirken, ENAG’a göre de 120’lerden aşağılara doğru, 80‘lere doğru geliyordu. Ne yaptılar? Milleti, emekliyi, işçiyi, memuru, çiftçiyi düşünseler hem üç yıl önceki Nas yanlışını yapmazlardı.”
“ERDOĞAN’IN KOLTUĞUNA ÜLKENİN EKONOMİSİ FEDA EDİLİYOR”
“Ama gelip bu noktada Erdoğan Ekrem İmamoğlu’ndan kurtulacak diye kendince, diplomasını iptal ettirerek yalan yere terör örgütüne destek yaftası yapıştırarak, olmadık davalar açarak Ekrem İmamoğlu’nu alıp hapse tıkarak Silivri’ye koyarak bütün dünyaya dediler ki ‘Ey dünya, bizim iyi yönetim gibi bir derdimiz yok. Bizim ülkemizde devletin verdiği hiçbir kağıdın değeri yok. Ne mazbatanın var ne diplomanın var. Bizim buradan örneğin arsa alıp fabrika kuracaksan tapunun da kıymeti yok. Hazine bonomuzu satın alacaksan, onun da kıymeti yok. Bizim borsada kağıdın varsa, ya İstanbul’u yöneten adamın 35 yıllık diplomasını iptal etmişim, senin 35 gün önce aldığın hisse senedini mi kabul edeceğim. Onun da kıymeti yok.’ Ne oldu? Panik halinde borsadan çıkışlarla, borsa 35 milyar kaybetti. Panik halinde dövize yöneliş ve artan o dövizi baskılamak için şimdi 50 milyara varan rezerv yakışları. Ne oldu? Senelerdir emekliye zam vermez, asgari ücretliyi açlık sınırında çalıştırır, çiftçiyi maliyetinin altında ürününü satmaya zorlar. Bunların hepsine yaptıkları bu sebeple biriktirdikleri güya kemer sıktırdıkları kişilere verilmeyen paraları, bir gecede Ekrem İmamoğlu için feda ettiler. Onu engellemek için. Sonuç? Aylarca durup durup gıdım gıdım düşürülen faiz dün 3,5 puan artırılmak zorunda kaldı. Maliyeti hepimize. Şimdi bunun yaratacağı diğer etkilerle, diğer maliyetlerle uğraşacağız. Türkiye kötü yönetiliyor ve bu sebepten dolayı da bu iktidarın bu inadı. Bakın açık söyleyeyim. İmamoğlu’nu yarın bıraksınlar, arkadaşlarımızı bıraksınlar. Bu CHP’nin olsun diğer partilerin olsun. Kayyım atadıkları meseleyi, Meclis’teki kayyım karşıtı düzenlemeyle çok değil on sene önceki haline getirecekler, darbe önceki haline. OHAL’de bu hale getirmişlerdi. Faizler gelecek ay beş puan düşmezse, döviz düşmezse, enflasyon birkaç ay içinde çok ciddi bir düşüşe geçmezse, biz buradayız. Tayyip Erdoğan’ın koltuğuna gençlerinin geleceği ve ekonomisi feda ediliyor bu ülkenin. Bu kadar net söylüyorum.”
“TEĞMENLERE YAPILAN HAKSIZLIKTIR”
“Konya’daki meselede bu ifadeler doğruysa, teğmenlere yapılan saygısızlık, teğmenlere yapılan haksızlık kadar fena bir durumdur. ‘İstikbal göklerdedir’ demiş. Onun işaret ettiği yerde geleceğini gören kahraman Türk subayları, bu gösteri uçuşunun çekimi yapılırken, kendilerine hepimizin istikbali için, geleceği için gökleri vasiyet eden Ata’larına uymuşlar, pilot olmuşlar, ölümü göze almışlar, bizi savunuyorlar. Hepimizin göğsünü kabartıyorlar. ‘İstikbal göklerdedir’ diyen Ataların resmini buraya koymak istemişler. O resmi koymak isteyenleri alnından öpüyoruz. O resmi koydurtmayanların da günü gelince alnını karışlayacağız. Nasıl demiştim ki teğmenleri ordudan atanlar için, ‘Bir gün teğmenler gelecek, onları atanlar gidecek. Teğmenleri alnından öpüyoruz. Bu kararı alanların alnını karışlayacağız’ diye, aynı noktadayız. Bu konuda bir santim geri gitmeyiz. Atatürk’ü unutmayan, Atatürk’ü göğsüne koymak isteyen, kolunun üzerine koymak isteyen birine karşı izin vermemek, Atatürk’ten rahatsız olmak demek aslında Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyet’e düşman olduğunu ilan etmek demektir.”
“KAYYIM ATANMA OLASILIĞI YOK”
Özel, Cumhuriyet Halk Partisi’ne kayyım atanacağı iddiasının sorulması üzerine, “Ben ilk günden beri söylüyorum, bunlar boş işler. Algı ile olgu yer değiştiriyor. Bu yalandan beslenenlerin ayağına dolandı bu iş. Cumhuriyet Halk Partisi’ne kayyımın atanma olasılığının olmadığını ilk baştan beri söylüyorum. Hukuken mümkün. Her yere atanır. Ben de iddia ederim, ‘Yarın AK Parti’ye kayyım atanacak’ diye. Ama siyaseten mümkün değil” dedi. Gazetecinin MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ilgili açıklamasını hatırlatması üzerine Özel, şöyle devam etti: “Aynı şeyi söylüyor Sayın Bahçeli de. Şu kadar net bir şey söylüyorum. Kayyım meselesi, CHP’ye kayyım atanması tartışması AK Parti için elverişli bir alan, ‘CHP’de karışıklık var, bilmem ne var…’ Biz buna karşı çektik resti, yaptık kurultayı. Oyların tamamını aldık. Tarih boyunca listemizi ilk kez deldirmeden geçtik. Çok kuvvetli bir birlikteliği gösterdik. Şimdi kendi ayaklarına dolaştı. O öyle söylüyor, bu böyle söylüyor. Rasim Ozan Kütahyalı’nın söylediği doğru değil ama ondan önce üç ay boyunca ‘CHP’ye kayyım’ diye tartışanlar şimdi çıkmışlar, ‘Bunu nasıl der?’ Ee sen nasıl dedin üç ay boyunca? Senin televizyonların üç ay boyunca bundan başka ne tartıştı? O yüzden biraz samimiyet. CHP, milletin gönlünden yerel seçimlerin de üstünde bir oy oranına ulaşınca, bu yapılanlar CHP’yi yukarı, AK Parti’yi dibe doğru ittirmeye başlayınca, bu kayyım tartışmalarının CHP’ye zarar değil; yaptığı kurultaydan sonra birlik ve beraberlik, kenetlenme sağladığını görünce beyler taktik değiştiriyorlar, ‘kayyım’ diyene saldırıyorlar. Kayyım diyen doğru söylemedi ama üç aydır onun dediğini söyleyenlere ne demeli?”
“SENDİKALARIN 1 MAYIS KARARI NEYSE ONA DESTEK OLURUZ”
Genel Başkan Özel, sendikaların 1 Mayıs’ı Kadıköy’de kutlayacaklarına ilişkin açıklamasının sorulması üzerine “1 Mayıs meselesi, işçi sendikalarının alacağı bir karardır. Kararları neyse arkalarında dururuz. Onlar nerede kutlamaya karar veriyorlarsa her sene, biz onlara destek veriyoruz. Geçen sene biri Kocaeli’nde kutladı, biri Bursa’da. Oralara heyet yolladık. Biz de İstanbul’daki gösterilerin olduğu yere katıldık. Bu sene de öyle. Süreci yakından takip ediyoruz. Birtakım gelişmeler yaşanabilir. En yakından takip edeceğiz, ona göre de kurumsal kararımızı ilan edeceğiz” dedi.